Anne bana kızma
Mutfakta yemek hazırlıyorum. Irmak buzdolabının üstündeki harflerle oynuyor. Birden buzdolabındaki tüm harfler yere düşüyor. O da onları toplamak için yere yatıyor. Pisleneceği düşüncesi ile her şeyi yere düşürmesine karşı memnuniyetsizliğimin birbirine karıştığı o anda derin bir nefes alıyorum.
“Anne bana kızma” diye ağlamaya başlıyor Irmak. Hiç bir şey söylememiş, hatta o anki tüm zor duygularımı bastırmışken böyle bir tepki karşısında sadece bağırmak istiyorum. Ama o duyguyu da tutuyorum. Ne boyuna inecek, ne onu anlayacak takatim var. Sadece susmasını istiyorum. Ama o ağlamaya devam ediyor. Ve tüm bu ağlama süresince “Anne bana kızıyorsun” demeye devam ediyor.
“Hayır sana kızmıyorum” diyen sesimin aslında kızdığını bu kadar fark ederken ona neden ısrarla sana kızmıyorum diye konuşmaya devam ettiğimi bilemiyorum. Irmağa gelince; bedenimin her haliyle ona kızdığımı hissettirirken, neden o zor anında annesinin ona aksini iddia ettiğini anlayamıyor.
Kafası karışıyor. Algısında bir problem mi var! Ama biliyor, nasıl bilmez. Annesinin o an ona kızgın olduğunu nasıl anlamaz. Ama annesi başka bir şey diyor. Şimdi ise o mutfakta, o yerde tek başına. O kadar küçük ki. Ağlamasını nasıl kendi başına durdurabilir. Onu anlayacak, sakinleştirecek bir ebeveyn olmadan nasıl susabilir.
Ve ben mutfağı terk ediyorum. Banyoda aynaya bakıp yüzümdeki öfkeyi görüyorum. Aynada kendimi izliyorum. O öfkenin arkasındaki korkumu hissettiğimde gözümden iki damla yaş akıyor. “Neden anne olmak bu kadar zor derken” o an, ya bu zor anda kendimle duracağım ya da oradan kaçacağım. Ancak kaçtığım yeri gayet iyi tanıyorum. Kaçtığım yerde mutfağa geri dönüp hiç bir şey olmamış gibi davranmak ve sonra ne olduğunu anlamayan kızımın benden özür dilemesi ile kaybolduğum suçluluk duygusu var.
Kendimle durduğum anı da tanıyorum. Tüm zorluklara rağmen orada nefes almamı izlemek ile kendime bakmak arasındaki yerde benim kendi küçüklüğüm var. Orada kalabildiğim zamanlar o buz gibi halimden çıkıp empati hisseden gerçek ben’i bulabiliyorum.
İşte yine aynı yerdeyim. Aynı banyonun aynı aynasında ve başka bir zor duyguda. Gittikçe daha kolaylaşıyor orada kalmak. Anneliğimin ilk yıllarında sanki hiç seçeneğim yok gibi hep kaçan ben bugünlerde orada kalmayı daha rahat becerebiliyorum.
Mutfağa geldiğimde Irmak hala yerde. Onun boyuna inmem hiç bir güç sarf etmeden oluyor. Yüzüne bakıyorum ama o bana bakmak istemiyor. Neden istemediğini görebiliyorum. Utanç duygusu ile “anne bana bakma” diyen küçük kızımın bu duygusunu anlayabiliyorum. Başımı öbür tarafa çevirerek “Irmak anlatabilir miyim?” diyorum. “Evet” diyor. Ve şöyle söylerken buluyorum kendimi.
-Sen demin yere yattın ya! O zaman sen düşen sayıları almak için yattın. Ve ben yerin pis olduğunu düşünüp böyle biraz kızgın baktım sana. Sen de ben kızgın baktım diye ağladın. Ben ise sana kızgın değilim dedim. Sen anlamadın.
-Evet anne kızgındın. Sen bana kızdın.
-Üzgünüm Irmak. Sen sadece sayıları almak için yere yattın. Hepsi o.
-Evet anne. Hepsi yere düştü.
-İsteyerek düşürmedin onları. Birden hepsi düşünce sen de şaşırdın. Sonra beni öyle görünce korktun
-Hayır anne korkmadım. Sen kızdın diye üzüldüm.
-Evet, üzüldün. Ben gelip sana sarılmadım.
-Niye sarılmadın! Sen iyi bir annesin aslında. Sana kötü anne dediğim için özür dilerim.
-Sarılmadığım için özür dilerim. Seni seviyorum.
Bunlar en doğru sözler mi bilemem. Bildiğim tek bir şey var. O an o mutfakta o yerde ikimiz birbirimize gerçekten sarıldık. Bir daha zor bir duygu yaşadığımda o banyoda kendimle kalmanın daha kolay olacağını bilecek başka bir anı yaşamanın mutluluğunu tüm bedenimin hissetmesine izin veriyorum Irmağa olan o sonsuz sevgimi içime çekerken.
Sevgiyle Kalın