Işığın Yolu *: Bir bağlanma hikayesi
Ebeveynlik kuramları bir romanın hikayesine girebilir mi?
Bilimin ışığında pek çok yeni şey öğreniyoruz iki binli yıllarda. Örneğin uyku eğitiminin zararlarını. Kucağa almanın, dokunmanın çocuğun zihin gelişimi için önemini. Ağlayan öfkelenen çocuğun duygusuna girmesine izin verilmesinin stres yönetimine faydasını. Zorla yemek yedirilen, giydirilen, sinyalleri görülmeyen çocuğun okul yıllarında kendine güvenine olan zedelenmeleri.
Bir yandan da tüm bunları doğru yapacağım diye kendini feda eden ebeveynlerle, çocuğa ilgi vermeyi şımartmak olarak gören ebeveynler arasındaki savaşı. Bir uçta ilişki tiryakisi çocuklar ile bir diğer uçta hiç ilişki istemeyen çocukların dramını.
Sağlıklı çocuk yetiştirmek anne babaların ne yapacaklarını ya da nasıl davranacaklarını bilmeleri ile sınırlandırılamaz. Kimi zaman kendi karı koca ilişki dinamiklerinde kendi stres yönetim becerilerini, kendi tetiklenmelerini görmelerine alan tanımalarıdır konu. Çocukları ile olan ilişkilerinin bir davranış bütünü değil, bir ilişki süreci olduğunu fark etmelerinde saklı iyileşme. Tabii ki ebeveynlerin, beyini anlamaları, neden uyku eğitimi vermemeleri gerektiği, neden zorlamanın zarar verdiğini görmeleri değerli. Ama insan olmak tüm bunlardan çok daha öte bir kavram.
Hiç bir uzman hiç kimseye nasıl davranacağını söyleyemez. Konu ne ebeveynin hangi sıklıkta aferin dediği, ne kelimeleri ne kadar düzgün seçtiği, ne de aynalama kavramını iyi bildiği. Kendi zihnini tanımakla başlayan ve devam eden bir iç yolculuğun parçası çocuk yetiştirmek. Farkındalıklar ise bazen bir terapi ofisinde, bazen bir yoga minderinde, bazen bir ruhsal yolculukta, bazen ise bir ilişkinin derinliklerinde çıkıyor karşımıza.
İşte tüm bunlar, bir şey öğretme kaygısı olmadan bir romanın içine taşınabilir mi?
İşte böyle başladı Işığın Yolu kitabımı yazma yolculuğum. İçinde ebeveynlik kuramları, nöro- bilimin keşifleri, mindfulness ilkeleri, psikoloji, felsefe hepsi olsun istedim. Ancak bunu bir reçete gibi değil bir ilişki hikayesinin içinden anlatmak oldu niyetim.
Ve sonra kelimeler dökülmeye başladı…..
…..Şimdi bir hikaye anlatacağım size. Ayşenur ile Michael’ın hikayesi. Bu hikaye, içinde pek çok başka hikayeyi de barındırıyor. Kıtaları, okyanusları aşan, insan olmanın ortak özelliklerinde kendini bulan bir hikaye. Belki sizin, belki benim, belki tanıdığınız belki de hiç tanımadığınız parçalarımızın, parçalarınızın hikayesi. Bir aşk, bir ebeveynlik, bir ilişki yolculuğu. Her yolculuk pek çok başka yolculukla kesişir. Yolun ne zaman ne getireceği bilinmez. Yolu kontrol etmeye çalışan yolcu aynı sokaklarda gider gelir, başka sokaklardan, caddelerden, yollardan haberi bile olmadan. Korkularının geçmişin karanlık kuyularında saklı olduğunu bilmez; o korkuları yolda bırakmanın mümkün olduğunu da. Bazen yolculukta karşılaştığımız dostlar, aşklar; bazen inançlarımız, bazen hiç bilmediklerimiz açar o kapıları. Açar ki; aynı korkuları aktarıp, aynı çıkmaz sokaklarda tutsak etmeyelim dünyaya tertemiz getirdiğimiz çocuklarımızı.