Nilüfer Devecigil

TERAPİST │ KONUŞMACI │ EĞİTİMCİ │ YAZAR │ DANIŞMAN

Bir başkası tarafından görülmek

İlkokul yıllarım. Kaç yaşında olduğum hafızamda yok. Tek hatırladığım bir his. Kendimi değersiz hissettiğim ve kalabalık ortamlarda sessizliğe bürünmeyi yeğlediğim o yıllarda bana belki de başka bir şey olabileceğim ihtimalini düşündürten o his.

İşte hatırladığım şey şu an bu. Bu hissin sıcaklığı ve bunun içinde daha da kalabilmek adına bana bunu veren o kişiyle olma isteği. Belki de bende bir gariplik yok, belki de benim de paylaşabileceğim şeyler var düşüncelerinin içime ilk düştüğü anlar bu yıllar. Zamanla o kişiyle olan birlikteliğim arttıkça sevmediğim her parçam sevilebilir olma ihtimali içinde bende yeniden anlam buldu. Keyif alınabilir olduğum, dinlenebilir olduğum hele hele benim de merak edilecek bir şeylerim olduğu hissi kendime adeta güven duymayı öğretti. Adeta diyorum çünkü şu an aklıma düşenler kapalı bir kutunun kendi iç sınırlarını tanıması ve sonrasında kendini temkinli bir şekilde açması gibi bir şey. Bunu yapabilme becerisi ise sadece o yanımda olduğu için mümkündü sanki.

Sadece bir kişi, etrafında ne olursa olsun, yaşananlar ne denli zor olursa olsun nasıl oluyor da seninle öyle bir ilişki kuruyor ki seni iyileştirme gücüne sahip oluyor? Bugün bir psikolog, dün ise bir çocuk olarak karşındaki kişiyi içten anlamanın, yürekten sevmenin gücünü ilk tecrübe ettiğim anılarla doluyum bu günlerde. Yengem dediğim bu özel kadını toprağa verdiğimiz bu ay içimde korkunç bir özlem var sadece. Onu özlüyorum daha gideli iki hafta olsa da. Hayatımda olan yeni şeyleri onunla artık paylaşamayacağımı bilmenin yalnızlığını hissediyorum. Beni o başka türlü anlayan, bana o başka türlü bakan kadının artık hayatımda olmayacağının ne demek olduğunu bilme duygusunda kayboluyorum sanki.

Bu yazıya başlarken nerdeydim, peki ya şimdi nerdeyim. Ofisimde ne zaman bir çocukla oynasam, bir yetişkini dinlesem, acılar ne kadar yoğun, sorunlar ne kadar aşılmaz gözükürse gözüksün onları anlayan, seven, duygularını en derinden hisseden bir parçam var içimde. Ve bu parçam bunu yapabilmenin  sadece ve sadece kendine verildiği için olduğunu bilen bilgeliğe sahip. O parçam biliyor ki karşıma oturan her danışan kendine bile söylemekte zorlandığı en derin parçalarını açarken bana, ihtiyacı olan söylenen sözlerin çok ötesinde bir şey. Bu bilginin, şeklin şemalin ulaşamayacağı yeri; anlaşıldığını, sevildiğini, başka biri tarafından yargılanmadan dinlenildiğini en derinden hissettiğin hal diye tanımlasam sizlere yine yetersiz kalacak, hala eksik kalan bir tanım olacak.

O danışanın o koltukta, o çocuğun o oyunda bana anlattıklarını dinlerken ekleyecek, değiştirecek hiç bir şeye gerek olmadığını, onun zaten gerekli güce sahip olduğunu, benim yaptığımın ise ona bunu gösterecek empati ve sevgiyi bir ayna gibi tutmaktan başka bir şey olmadığını bilme hali için belki bir sürü yıl eğitim aldım, kitap okudum ve hala da okuyorum. Ama sevgili okuyucu bunların hiç biri o ilkokul yıllarındaki küçük kızın kendi değerini görmek için yengemin tuttuğu ayna kadar güçlü değil.

Ve şimdi bu yazının sonunda yenge sana o küçük kız sarılmak istiyor, hatta sarılıp öylece kalmak istiyor. Sen gittin ama benim anlatacak hikayelerim bitmedi demek istiyor. Sonra öyle bir hüzün kaplıyor ki içimi, siz okuyucuya hayatınızda olan bu aynalar kimler diye sorasım geliyor. Sonrasında gelen ise bir sessizlik, o soruyu sormanın şu an ne kadar gereksiz olduğunu bilen bilge parçamın sessizliği….

Sevgiyle Kalın