Annemi anlamak
Annemden rehberlik istiyorum, tavsiye değil…Ben kendi içgüdülerime, annem ise onu tecrübelerine güvenmemi istiyor. Her ne kadar 3 çocuk büyüttüyse de annem, ben ona nasıl gaz çıkarılacağını öğretmek istiyorum. “Hayır anne, öyle değil diye çıkıyor ağzımdan cümle. Bebek olmadan önceki mantıklı ben olmadığım için hormonlarımı mı suçlamalıyım? Aslında sadece onları suçlamak istiyorum. Bebeğimin ağlamalarını, öfkesini kemiklerimde hissediyorum. Ta ki annem bunu bana tercüme edene dek. “Hayır kızgın değil kızım bu bebek aç”. “Ama anne çok öfkeli” derken ben, “ne istediğini bilmesi harika” diye cevap veriyor annem. Bir de benim annemden çıkan en gözde cümlem var: Kızım bebekken sen de aynı böyleydin!
Annem bu cümleyi biraz nostalji, biraz genetik saygı ile söylüyor. Önce bu beni rahatlatıyor, ama sonra bir ürperti geliyor. Bu karşılaştırmadan öğrenecek şeylerim olduğu açık. Kendi içimdeki rahatsızlığı duyuyorum. Eğer oğlum ve ben birbirimize çok benziyor isek onda beni zorlayan şeylerin kendimde de olduğunu kabul etmeliyim. Bazı parçalarımızı kurnazca nasıl inkar ettiğimizi öğretiyor bu bana. Bebeğimin bir yüz vermeyişini nasıl sevmediğimiz şeylere döndürebiliyoruz. Nasıl görmezden geldiğimiz, nasıl bir zamanlar hassas noktamız olan o yere görünmeyen bir duvar diktiğimiz…Aynı duvar şimdi çocuğumuzla kendimiz arasında duruveriyor.
Annem yardım etmeye çalışıyor. Bir rutin koyup gece ben biraz uyuyum istiyor. Ama onun rutini benim rutinimi bozuyor. Beni sinirli olmakla suçluyor. Bense onu evde darbe yapmakla.
Kendi çocuğumu rahatlatamamanın güvensizliğini yaşıyorum. Batıl inançlar geliştiriyorum çocuğumun annemin yaptığı bir şeyden dolayı uyuduğu konusunda. Sadece büyükannelerin sahip olduğu bir dokunuş. Kollarında nasıl bu kadar sakin. Sonra savunma mekanizmalarım sütüm gibi oluk oluk akıyor. Nasıl çocuğumu benim kadar iyi bilebilir! Aç olduğunu bilmediğimi zannediyor! Tabii ki yorgun, ben biliyorum o ağlamayı. O eski tanıdık ergen sancısı saplanıveriyor yüreğime.
Gökyüzü siyah. Annem mutfakta biberonları sterilize ediyor. Bana ve bebeğe bakmaya odaya geliyor o ara. Duman kokusuyla mutfağa koştuğunda ben bebekle dışarı fırlıyorum. Arabaya doğru yürürken beni mutfak penceresinden görüyor annem. Bir an için yukarda sebep olduğu kazanın endişesini taşıyan küçük kız oluveriyor; ben ise onun annesi.
O bir yabancı, ben ise her şeyi bilen ebeveyn. O unutkan ergen, ben bilen anne. İçerleme ve acıma ile kızına bakan anne olurken bir yandan da onu affetme ihtiyacı hisseden parçamı fark ediyorum.
İşte o an; bana yeni ceketini ödünç verdiği akşamı, 17 yaşında olduğumu, ve o süslü yakalı ceketi yeni boyanmış duvara sürüp döndüğümü, ve onun bana hiç bir şey söylemediğini hatırlıyorum. Yıllar sonra bir gece sohbetinde anlattı hayal kırıklığını. Ve ben bunu hiç bilmedim taa o güne dek.
Ve bu gece yıllar sonra, arabada bebeğimle otururken ben içerde olanım, o ise dışarıda olan. Onu rahatlatmak istiyorum. Onu kaldığı bu zor durumdan kurtarmak, ve o yanan biberon için gülmek. Ona söylemek istiyorum, burada olduğu için olan şükranımı, beni ve bebeğimi sevmesine olan ihtiyacımı. Ve aynı zamanda tüm gece o arabada kalmak istiyorum. Hatta tüm hafta. Kendi kabuğumda, kendimi düşünürken duyduğum ve anneliğin içsesini yakaladığım. Duymak istiyorum anneliğin o imkansız huzurunu, ebeveyn olma cesareti ile gelen o sakin inançlılığı. Savunma sistemlerim değil duymak istediğim.
Karmaşıklığı fark ediyorum: Kendi annesine ihtiyacı olmayan yeni anne olmak istemek….Aynı anda annesi tarafından anneliği ile gurur duyulmak istenmek. Onun gitmesini istiyorum hem de kalmasını. Kendi yolumu bulmak için bana izin vermesini istemek kadar, bana bir şey öğretmesine de izin vermek.
Eve geri geldiğimde annemi suçlu, pişman, savunmacı, bir o kadar da saf bakar görürken ben de öyle hissediyorum. Her şeyi bırakıp gülmeye hazırlanırken ağzımdan başka şeyler çıkıyor. Bunun yanmış biberonla bir ilgisi yok. Kendi annemle aramdakini düşman ihtilafına dönüştüren, onun katılımını karışma olarak gören, yardımını kontrol, önerisini eleştiri ve kendi anneliğimin onaylanmaması olarak gören benim. Sanki hayatımızın bir başka geçmiş zamanına ışınlandık. Kendimin yapmak istediği, onun beni hayal kırıklığından kurtarmak istediği.
O gün bebeğimle bunun her şeyi kendi başıma yapmak istemekten daha fazla bir şey olduğunu anladım. Zaferi yenilgiyi, başarısızlığı; becermeyi, hepsini kendi başıma tecrübe etme isteği. Annem kolay yolu istiyor kızına, ben ise tüm o dar sokaklara girmek. Kendi ustalığımla gurur duymak.
Ben bebeğimi emzirirken o gece annem beni izliyor. O onun tecrübelerinden yararlanılmasını, ben ise bu işi yapabildiğimi görmek istiyorum. O ise bilmemi istiyor onun benim için hayallerini, rüyalarını, kalbini neyin kırdığı, ruhunu nelerin doldurduğunu. Beni oğlumu emzirirken seyrederken ikimiz için olan sevgiyi görüyorum gözlerinde. Bilgeliğini paylaşmak, kendi yolculuğunu anlatmak için olan o derin arzusunu da. İşte o gece anlattı 3 çocukla kendi annesi olmadan yaşadığı yalnızlığı, korkuyu, hayal kırıklıklarını. Ve ben o an anladım ki o da benim şu an içinde bulduğum yerde idi bir zamanlar: Uykusuz, zayıf, hassas, yalnız, kendi anneliğinden şüphe eden. O konuşurken yeni anne olarak 37 yıl önceki halini düşledim. Kendi annesi olmadan, onun hikayeleri, geçmiş perspektifi, benim yaşamadığım ama onun için de olan o koca boşluğu.
Annemin bu acıyı bırakmasını isterken bir yandan da kendi iç çatışmalarımızdaki değeri gördüm. İşte bu çatışmalar, yaralar, zorluklar tekrar tekrar gözden geçirmeler ile yeniden olgunlaşıyor ve iç bilgeliğimize böyle ulaşıyoruz, kendimize böyle güveniyoruz.
Ona teşekkür etmek istiyorum. Burada olduğu için, var olduğu için, doğum günü pastalarımı 0’dan yarattığı için. Ve şimdi fark ediyorum, kendi yolunu bulma yolu aslında o yoldan çıkmak. Kendimi annemin içinde görüyorum, o kendini benim içimde görürken. Birbirimizin aynı suretleri arasında bir yeni yansıma. Bir hafta sonra biberonu yeniden yaktığında annem, bunu kendime hatırlatıyorum ve bir gün sonra ben biberonları yaktığımda kendime de…
NOT: Bu yazı Lu Hanessian’ın “Let the baby drive” kitabından alınıp Nilufer Devecigil tarafından yorumlanmıştır.